Bütçe Makaleleri

Kamu Bütçesi Ç.Ü.İİBF Maliye

Bütçenin zorlukları

IMF ile mutabakata varılan üç yıllık stand-by düzenlemesi çerçevesinde bütçede yaşanan zorluklar devam edecek gibi görünüyor.

Bundan önceki bütçelerde olduğu gibi, memur maaşlarına, faizlere ve sosyal güvenlik sisteminin açıklarına para yetiştirmekten başka kıpırdanacak yer yok. Bu durum bir süre daha böyle devam edecek.

Bir yandan bütçe açıkları nominal olarak düşürülmeye çalışılırken, devlet kaçınılmaz olarak borçlanmalarına reel faizler vermeye devam edecek. Faiz dışı fazla yüksek tutulsa dahi, borçlar nominal olarak artacak. Doğal olarak, nominal faizlerin düşeceğini ummanın dışında, faiz harcamalarından artık eskisi kadar tasarruf edileceğini beklemek yanlış olur.

SOSYAL GÜVENLİK

Sosyal güvenlik sistemine bütçeden verilen sübvansiyonların milli gelirimizin yüzde 4.5’i düzeyinde sabit kalacağı varsayılıyor. Milli gelirimizin yaklaşık yüzde 5 büyümesi öngörüldüğüne göre, sosyal güvenlik sübvansiyonlarının nominal olarak yılda yüzde 5 artacağı programlanıyor. Büyüme daha az olursa, bu oran da kaçınılmaz olarak artacak.

Son yıllardaki eğilimlere bakıldığında, yüzde 5’in üzerinde milli gelir büyümesi gerçekleştirildiği halde, sosyal güvenlik sübvansiyonlarının milli gelir içindeki payı arttı. O halde, bu kalemin nominal olarak yılda yüzde 5 büyüyebilmesi için dahi bir şeylerin yapılması gerekiyor.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının aynı çatı altında toplanması böyle bir tasarruf getirir mi? Sistem aynı kaldığı sürece, hayır! Kaldı ki, tüm çalışanların hangi sistem altında birleştirileceği de henüz belli değil.

Örneğin, Emekli Sandığı’nın üyelerine sunduğu avantajlar SSK’ya göre çok daha cömerttir. Bundan böyle, SSK üyeleri Emekli Sandığı’nın sunduğu düzeydeki avantajlardan mı yararlanacaklar yoksa, Emekli Sandığı üyeleri SSK ile aynı düzeye mi getirilecekler? Birincisi sistemi daha da batırır. İkincisi ise kısa dönemde çok fazla bir katkı sağlamaz.

Sosyal güvenlik kurumlarının bir çatı altında toplanmasından sundukları hizmetlerin eşitlenmesi ima edilmiyorsa, idarelerinin bir araya gelmesinin çok fazla bir katkısı olmayacaktır. Sunulan hizmetlerin yeknesaklaştırılması hedefleniyorsa, herkesi en kötüde birleştirmekle finansman açısından bazı faydalar sağlanabilir. O faydalar da ancak 5-10 yıl içinde kendilerini gösterirler.

YENİ GELİRLER

Kısa dönemde sübvansiyonların azaltılması her zaman olduğu gibi sunulan hizmetlerin daraltılması yerine gelirlerin artırılmasına dayanacak gibi görünmektedir. Yani, çalışanların sosyal güvenlik sistemine yapacağı katkılar biraz daha artırılacaktır.

Artışlar bu alanda da kalmayacaktır. Bütçe açıklarının nominal olarak düşürülmesi, harcamaların kısılamadığı bir ortamda, ancak gelirlerin artırılmasıyla mümkün olabilecektir. Yani, önümüzdeki yıllarda yeni vergilerin gelmesi de kaçınılmaz olarak görülmelidir. Örneğin, Hazine bonosuna ve hisse senedine getirilmesi planlanan vergiler yalnızca bir başlangıçtır. Devamı mutlaka gelecektir.

Kısacası, bütçede sıkıntılar devam etmektedir. Harcamaların kısılmasında zorluklar vardır. Tek çare gelirlerin artırılması olarak görülmektedir. Ödeyenler açısından zaten yüksek olan vergi yükünün daha da artırılması, gelinen noktada, kayıt dışını genişletmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Son açıklanan vergi indirimlerinin, vergi gelirleri açısından, gösteriş tarafı ağır basmaktadır.

Ercan Kumcu

Aralık 24, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Bütçenin karnesi iyi

2004 yılı Kasım ayı sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte, bütçenin 11 aylık görüntüsü belli oldu. Bütçe, Ağustos 2003’den bu yana ilk kez fazla verdi.

Başka bir anlatımla, 16 aydır ilk kez, Türkiye’nin gelirleri faiz de dahil, tüm giderlerinden fazla oldu. Bu uzun süredir özlemi duyulan, sevindirici bir tablo…

Bütçenin, kasım ayının gelir ve gideri olarak 418 trilyon lira fazla vermesinde, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatili ve 30-31 Ekim’in cumartesi-pazara rastlaması sonucu, ekim tahsilatlarının kasım ayına kaymasının da etkisi oldu.

2004 yılı 11 aylık bütçe gerçekleşmesi, 2004 bütçe hedefleri de belirtilmek suretiyle tabloda gösterilmiştir.

HEDEFLER TUTTU

Tabloya bütünüyle baktığımızda, 2004 hedeflerinin tutacağı hatta harcamaların, yıllık hedefin altında kalacağı, gelirlerde ise hedefin aşılacağı göze çarpıyor.

Bu arada, bütçe açığının, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 26.1 azalarak 24.4 katrilyon liraya gerilemesi ve öngörülen 46 katrilyon liralık hedefin yarısı civarında olması, ilk 11 ayda 27,9 katrilyon lira olarak gerçekleşen faiz dışı fazlanın, yıllık hedef olan 20 katrilyon lirayı şimdiden aşması da sevindirici bir durum. En önemli gider kalemi olan faiz harcamalarında da ciddi bir gerileme sözkonusu.

Ancak, vergi red ve iadesi ile pay ve fonlar tutarında, bütçe hedefinin yüzde 70’i civarında artış olması düşündürücü. 2004’de toplanan vergilerin yaklaşık yüzde 70’inin, dolaylı vergilerden oluşması da vergi adaleti yönünden düşündürücü. Bu arada, aralık ayında bazı harcamalarda artış olması bekleniyor. Aralık sonu itibariyle, faiz dışı fazlanın gerilemesi, bütçe açığının artması kaçınılmaz gözüküyor.

Olaya bütünüyle baktığımızda, 2004 yılı bütçe sonuçlarına göre, bütçenin karne notlarının iyi olduğunu, ancak birkaç derse biraz daha iyi çalışılması gerektiğini söyleyebiliriz.

Şükrü Kızılot

Aralık 15, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Bütçe bu yıl ilk defa fazla verdi

Bütçe, uzun aradan sonra ilk defa bu yılın Kasım ayında 418 trilyon lira fazla verdi. Faiz dışı fazla ise Kasım ayında, 3 katrilyon 685 trilyon lira olarak hesaplandı.

Maliye Bakanlığı Kasım ayı ve 11 aylık bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. Buna göre Ocak-Kasım ayında bütçe giderleri 123 katrilyon 117 trilyon lira, bütçe gelirleri 98 katrilyon 723 trilyon lira olarak gerçekleşirken, bütçe açığı 24 katrilyon 394 trilyon lira oldu.OCAK-KASIM GELİRLERİ

Ocak-Kasım döneminde toplam 98 katrilyon 723 trilyon lira olarak gerçekleşen gelirlerde, vergi gelirleri 81 katrilyon 47 trilyon, vergi dışı gelirler 15 katrilyon 89 trilyon lira, sermaye gelirleri 139 trilyon lira, alınan yardım ve bağışlar 761 trilyon, katma bütçe öz gelirleri 1 katrilyon 688 trilyon lira olarak gerçekleşti.

BÜTÇE AÇIĞI, ÖNCEKİ YILA GÖRE YÜZDE 26.1 DÜŞTÜ

Bu arada Bakanlık açıklamasında, 11 aylık dönemde gerçekleşen faiz dışı fazlanın 27 katrilyon 906 trilyon lira olduğu dikkate alındığında, “yıl sonu hedefine ulaşılmasında herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağının açıkça görüldüğü” vurgulandı.

Açıklamaya göre bütçe açığı, bu yıl ocak-kasım döneminde yüzde 26.1 oranında düşüş göstererek 24 katrilyon 394 trilyon lira olarak gerçekleşti.

KASIM AYI GERÇEKLEŞMELERİ

Öte yandan Kasım ayında Konsolide bütçe giderleri 11 katrilyon 17 trilyon lira, konsolide bütçe gelirleri 11 katrilyon 435 trilyon lira olurken, bütçe fazlası 418 trilyon lira olarak gerçekleşti. Kasım ayında faiz dışı fazla ise 3 katrilyon 685 trilyon lira oldu.

UZUN ARADAN SONRA BÜTÇE FAZLA VERDİ

Açıklamada, Kasım ayında bütçenin 418 trilyon lira fazla verdiğini hatırlatılırken, bütçe uygulamaları itibariyle Kasım ayında kaydedilen en önemli gelişmenin, “bütçe gelirleri toplamının, bütçe giderleri toplamını aşması” olduğuna dikkat çekildi.

Aralık 13, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Bütçe bu yıl ilk defa fazla verdi

Bütçe, uzun aradan sonra ilk defa bu yılın Kasım ayında 418 trilyon lira fazla verdi. Faiz dışı fazla ise Kasım ayında, 3 katrilyon 685 trilyon lira olarak hesaplandı.

Maliye Bakanlığı Kasım ayı ve 11 aylık bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. Buna göre Ocak-Kasım ayında bütçe giderleri 123 katrilyon 117 trilyon lira, bütçe gelirleri 98 katrilyon 723 trilyon lira olarak gerçekleşirken, bütçe açığı 24 katrilyon 394 trilyon lira oldu.

OCAK-KASIM GELİRLERİ

Ocak-Kasım döneminde toplam 98 katrilyon 723 trilyon lira olarak gerçekleşen gelirlerde, vergi gelirleri 81 katrilyon 47 trilyon, vergi dışı gelirler 15 katrilyon 89 trilyon lira, sermaye gelirleri 139 trilyon lira, alınan yardım ve bağışlar 761 trilyon, katma bütçe öz gelirleri 1 katrilyon 688 trilyon lira olarak gerçekleşti.

BÜTÇE AÇIĞI, ÖNCEKİ YILA GÖRE YÜZDE 26.1 DÜŞTÜ

Bu arada Bakanlık açıklamasında, 11 aylık dönemde gerçekleşen faiz dışı fazlanın 27 katrilyon 906 trilyon lira olduğu dikkate alındığında, “yıl sonu hedefine ulaşılmasında herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağının açıkça görüldüğü” vurgulandı.

Açıklamaya göre bütçe açığı, bu yıl ocak-kasım döneminde yüzde 26.1 oranında düşüş göstererek 24 katrilyon 394 trilyon lira olarak gerçekleşti.

KASIM AYI GERÇEKLEŞMELERİ

Öte yandan Kasım ayında Konsolide bütçe giderleri 11 katrilyon 17 trilyon lira, konsolide bütçe gelirleri 11 katrilyon 435 trilyon lira olurken, bütçe fazlası 418 trilyon lira olarak gerçekleşti. Kasım ayında faiz dışı fazla ise 3 katrilyon 685 trilyon lira oldu.

UZUN ARADAN SONRA BÜTÇE FAZLA VERDİ

Açıklamada, Kasım ayında bütçenin 418 trilyon lira fazla verdiğini hatırlatılırken, bütçe uygulamaları itibariyle Kasım ayında kaydedilen en önemli gelişmenin, “bütçe gelirleri toplamının, bütçe giderleri toplamını aşması” olduğuna dikkat çekildi.

Aralık 13, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Enflasyonun geleceği bütçenin geleceğine bağlı

ENFLASYON sorununu yıllardan sonra çözmenin eşiğine geldik. Ama, eşiği atlamak o denli kolay olmayacak. Alışık olmadığımız yaklaşımlar sergilemek zorundayız.

Yıllardır söylenenlerin yapılması bugüne kadarki başarının temel taşlarıydı. Şimdi, temeli sağlamlaştırıp üzerine yapıyı kondurmamız gerekiyor.

Enflasyonu durdurmak için para basmamak lazımdır. Yapıldı. Merkez Bankası’nın işlevsel bağımsızlığa sahip olması gerekir. O da yapıldı. Kamu sektörü finansman açıkları mali piyasalardan borçlanılabilir düzeyde olmalıdır. Çalışılıyor. Kamu sektörünün borç stoku çevrilebilir olmalıdır. Ona da çalışılıyor.

ORTA DÖNEM BÜTÇELERİ

Şimdi sıra ekonomik birimlere ileriye dönük stratejiler hakkında bazı taahhütler vermeye geldi. Bugüne kadar yapılanların ya da yapılmaya çalışılanların kalıcılığı konusunda ekonomik birimlerin ikna edilmesi ve artık tövbekar olunduğu yönünde uygulamalar gerekiyor.

Bu alanda kamuoyunun ikna edilmesi gereken en önemli konu bundan sonra bütçe açıklarının izleyeceği seyrin anti-enflasyonist olacağıdır. Yani, kamuoyu bütçe açıklarının makul bir süre sonra kapanma yolunda olduğuna inandırılmalıdır.

Konu, söylendiği kadar kolay değildir. Bugüne kadar bütçedeki faiz dışı fazlanın göreli büyüklüğü ekonomik birimler açısından bir ‘çapa’ görevi gördü. Bu çapa önemliydi, çünkü kamu borçlarının çevrilebilir bir yolda olduğunun işaretini veriyordu.

Bundan sonra, bütçe açıklarının göreli olarak azalma eğiliminde olması bir ‘çapa’ görevi görecektir. Bu çapa da enflasyon yaratacak etkenlerin öneminin azaldığı yönünde bir işaret verecektir. Bu çeşit sinyaller gönderilemediğinde, yıllık bazda enflasyonu yüzde 10’un altına çekmek zorlaşacaktır. Enflasyon tek haneli rakamlara inse dahi, kalıcı olmayacaktır. Hatta, zamanla enflasyonist baskılar yeniden yeşereceklerdir.

Bu açıdan, birden fazla yılı kapsayan inandırıcı ve hükümeti bağlayıcı bütçeler yapmak önemli olmaktadır. Böyle bir bütçenin yapılabilmesi için şimdi bütçede açıklar yaratan harcamaların nasıl kontrol altına alınabileceği yönünde yapısal reform programını gündeme getirmek kaçınılmazdır. Bu alanda Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu sosyal güvenlik sisteminin önlenemez açıklarıdır.

SOSYAL GÜVENLİK

Sosyal güvenlik sisteminin açıklarına kalıcı bir çözüm bulunamadığı taktirde, ekonomik birimleri göreli olarak giderek küçülen bir bütçe açığı yolunda ilerlendiği konusunda ikna etmek mümkün olamayacaktır.

Bu yıl milli gelirimizin yüzde 4.5’i kadar açık veren bu sistem Türkiye ekonomisinin en büyük yapısal sorunu haline gelmiştir. Sorun, giderek büyümektedir. Zaman geçtikçe, sorunun çözümü hem zorlaşmakta hem de çözümün maliyeti artmaktadır. Sorun o noktaya gelmiştir ki, sistem içinde çözüm bulmak olanaksızlaşmış, sistemin değiştirilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Bu yönde geliştirilen önerilere artık daha çok kulak vermek zorundayız. Aksi taktirde, kalıcı olarak enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek rüyadan öteye geçemeyecektir.

Bu konuda daha çok yazılacaktır.

Ercan Kumcu

Aralık 9, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Sosyal güvenliği bütçe kurtaramaz

Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) için bütçede toplam harcamaların belli bir oranı kadar pay ayrılacakmış. Bu şekilde, SSK’nın açıkları karşılanacakmış. Bu yaklaşım bir yapısal reformmuş gibi sunuluyor. Bazı çevreler de bunu bir ‘devrim’ olarak niteliyorlar.

Üzerinde düşünmemiz gereken konu sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarının nasıl karşılanacağı değil, bu açıkların nasıl azaltılıp yok edileceği olmalıdır. Aksi taktirde, demografik gelişmelere de paralel olarak, sosyal güvenlik açıkları ülkenin tüm kaynaklarını yiyip bitirecektir.

İFLAS MI EDECEK?

Diyelim ki, bütçe harcamalarının yüzde 5’i kadar bir meblağın her yıl bütçeden SSK’ya verileceği bir kurala bağlandı. Kurala tam uyulduğunda, bu yaklaşım, her şeyden, önce bütçeyi kurtarır. Çünkü, bu yolla Maliye Bakanlığı SSK’ya ne vereceğini bilir. Harcamalar üzerinde Maliye Bakanlığı’nın yıldan yıla daha güçlü kontrolü olur.

SSK’ya ne olur? Zaten, sorun da budur. SSK’nın açıkları her yıl büyümektedir. Bütçeden alacağı yüzde 5 yetmediğinde, SSK emekli maaşlarını ödemeyecek midir? Devlet bütçenin yüzde 5’inden fazla para vermediğinde, SSK eczanelere üyelerinin aldığı ilaçların paralarını vermeyecek midir? Yani, devlet, SSK’nın iflas etmesine izin verebilecek midir?

Bütün sosyal güvenlik kurumları gibi, SSK da devletin üzerine yıkılmıştır. Devletin kurtuluşu, yani vergi verenlerin kaçacağı yer kalmamıştır. Gelinen noktada, bu kurumların açıkları ne kadarsa, devlet bu açıkları karşılamakla sorumludur. Dolayısıyla, yaklaşım yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarı olmak zorundadır.

Aşağıdan yukarı olan yaklaşım diğer sosyal güvenlik kuruluşlarıyla beraber SSK’nın da açıklarını kapatacak yapısal düzenlemeler yapıp devletin bu kurumlara vermek zorunda olduğu sübvansiyonu yıllar itibariyle tedricen azaltmasıdır. Sosyal güvenlik reformu, açıkları karşılayacak formüller üretmekten değil, açıkları azaltacak formüller bulmaktan geçmektedir.

FORMÜL YOK

Sosyal güvenlik sisteminin devlet tarafından karşılanan finansman açıkları bütçedeki faiz ödemeleri dışındaki harcamaların neredeyse dörtte birine yaklaşmıştır. Gelecek yıl için hedeflenen bütçe açığının dörtte üçü sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarından geleceği tahmin edilmektedir. Sorun, yuvarlanan kartopu gibi giderek büyümektedir.

Sorunun çözümü kolay değildir. Sihirli formüllerle çözülebilecek aşamayı da çoktan geçmiştir. Tahsilatı artıracak önlemler çözümün bir parçası olabilirler, ama uzun dönemde mucize yaratamazlar. Bu kuruluşların mal varlıklarını satmak da bir çözümmüş gibi görünebilir. Ama, uzun dönemde bu da ilaç değildir.

Primlerin artırılması yeniden gündeme getirilmektedir. Primler zaten yüksektir. Daha da yükseltilirse, kayıt dışı istihdam daha da artacaktır. Primler istihdam vergisi haline gelmiştir. Ücretler düşük görünse de, emek maliyeti çok artmıştır. Dolayısıyla, AB’ye uyum çerçevesinde çeşitli vergilerin indirilmeye çalışıldığı bir dönemde, sosyal güvenlik primlerinin artırılması çok ciddi bir çelişki olacaktır.

İşgücü piyasasında kayıt dışılığın azaltılması çözümün önemli parametrelerinden biridir. İşgücü üzerindeki ücret dışı maliyetleri azaltmadan kayıt dışılığı azaltmak mümkün değildir. Aksine, işgücü piyasasında kayıt dışılık artmaya devam etmektedir.

Çözümün en önemli parametresi ise sosyal güvenlik kuruluşlarından yararlananların sayısını hem yaşla sınırlandırarak, hem de belli bir yaşın altında çalışmaya devam edenlerin emekli maaşı almalarını erteleyerek azaltmaktır.

Gerçek çözümün hiç de hoş olmadığını herkes bilmektedir.

Ercan Kumcu

Aralık 3, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - ARALIK | Yorum bırakın

Mali saydamlık azaldı

Türkiye’nin mali saydamlığı, başta bütçenin uygulanma ve kontrol sürecindeki açıklıkta yaşanan azalma olmak üzere bir dizi etken yüzünden 2004 yılında bir önceki yıla göre azaldı. Türkiye’nin 2003 yılında 44.1 olan mali saydamlık izleme endeksi bu yıl 40.6’ya kadar geriledi.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı’nın (TESEV) ikincisini hazırladığı Mali Saydamlık İzleme Raporu’nun sonuçları açıklandı. Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı ve TESEV Program Direktörü Ferhat Emil ile ODTÜ Öğretim Görevlisi Hakan Yılmaz tarafından yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, 2004 Türkiye’de mali saydamlığın azaldığı bir yıl oldu.

Buna göre 2003 yılı sonunda 100 puan üzerinden ortalama olarak 44.1 düzeyinde olan Türkiye Mali Saydamlık İzleme Endeks Değeri bu yıl yapılan ikinci değerlendirmede ise 3.5 puan düşerek 40.6 düzeyine indi. Hem 2003 yılı hem de bu yıl için yapılan değerlendirmede de katılımcıların ortak algılaması mali saydamlık düzeyinin yeterli olmadığı ve altı temel ilke çerçevesinde geliştirilmeye ihtiyaç gösterdiğine işaret ediyor.

SAYDAMLIK NİÇİN AZALDI

2004 endeks değeri, kamu sektörünün ekonomide sahip olduğu rol ve sorumluluklarının açık olması ilkesi hariç diğer beş ilke düzeyinde öncekine oranla daha düşük çıktı. Özellikle dördüncü temel ilke olan “bütçenin uygulanma ve kontrol sürecindeki açıklık” 2004 yılı içine yaşanan gelişmeler çerçevesine katılımcıların algılamalarının en düşük çıktığı başlık oldu. Bu sonucun çok şaşırtıcı olarak görülmediği bildirildi. 2004 yılı bütçe uygulaması ve ortaya çıkan gelişmelerin algılamanın bu şekilde gelişmesine neden olduğu belirtilen raporda, “Özellikle 2004 bütçesinin yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra ek bütçe uygulamasına gidilmesi hükümetin maliye politikası beyanları konusundaki algılamayı olumsuz etkilemiştir” denildi.

Mali saydamlıktaki azalmanın diğer nedenleri ise şöyle sıralanıyor:

“-Özellikle 2004 yılında başlanan analitik bütçe sistemi uygulamasında bütçe kalemlerinin sınıflandırmasında kullanılan program ve alt program uygulamasının kaldırılması,

-2004 yılında makro çerçevenin geç açıklanması, IMF ile yürütülen görüşmelerin uzaması ve bazı makro parametrelerdeki revize ihtiyacının yılın ortasında gündeme gelmesi, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun en azından bütçe hazırlıkları ve raporlamaları açısından kısmen de olsa uygulamaya sokulacağı konusundaki beklentilerin gerçekleşmemesi.

-İlk değerlendirmeye göre katılımcılar bu bölümde vergi idaresinde politik etkilerin arttığı yolunda bir değerlendirme yapmışlardır.

-Bütçe harcama ve gelir tahminlerinin güvenilirlik düzeyi ile makro projeksiyonların hesaplanmasında kullanılan modelin ve varsayımların açık olmaması ve içsel tutarlılıkları konusundaki olumsuz algılama.”

Kasım 29, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - KASIM | Yorum bırakın

Bu rakamları değiştirmek zorundayız

EKONOMİDE küçümsenmeyecek adımlar atıldı. Otuz yıldır indiremediğimiz enflasyonu yüzde 10’lara indirdik. Ekonomik alanda birçok açıdan başarılı olundu. Artık ülkemizde ekonomik istikrarın önemi giderek daha iyi anlaşılıyor.

Ekonomide gelinen noktada kutlama yapmak için henüz çok erken. Başarının kalıcılığı için bazı ekonomik dengelerin de değişmesi gerekiyor. Asıl, başarıya, başarının kalıcılığını tehdit eden dengeleri değiştirebildiğimiz zaman ulaşılacaktır.

RAKAMLAR

İvedilikle değiştirmemiz gereken bazı dengeler (tümünü sıralamak için yer yok) şunlardır:

Kamu sektörünün borcu göreli olarak çok fazladır. Azaltılması gerekmektedir. Kamu borçları (iç artı dış borçları toplamı) milli gelirimizin yüzde 80’i civarında ve üç yıllık vergi gelirlerimizden daha fazladır. İç borçların ortalama vadesi de bir yıl kadardır.

Devletin iç borçlarının yarısına yakını ya döviz üzerindendir ya da dövize endekslidir. Bu haliyle, devlet borçlarının sürdürülebilirliği döviz kurlarına ve dış şoklara çok duyarlıdır. Devlet, yurt içinden borçlanacaksa, kendi parası cinsinden borçlanmalıdır. Bunu yapamadığı sürece kırılganlık devam edecektir.

Gerçekleşme bazında, devletin TL cinsinden borçlanmasına ödediği reel faiz yüzde 25 civarındadır. Beklenti bazında ise reel faizler yüzde 10’un üzerindedir. Bu reel faizlerle uzun dönemde sağlam bir kamu finansmanı yapısı kurulamaz.

Merkez Bankası’nın bilançosunun büyük bir kısmı döviz cinsinden varlık ve yükümlülüklerden oluşmaktadır. Merkez Bankası’nın özellikle yükümlülüklerinin tümünü TL üzerinden olmasını sağlamak zorundayız. TL cinsinden varlıklarının tümü piyasası olmayan devlet iç borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Merkez Bankası’nın varlıkları likit olmalıdır.

Türkiye’de bankacılık sistemi de, toplam mali sektörde göreli olarak çok küçüktür. Kayıt içindeki banka bilançoları ve sermaye piyasası araçlarının toplamının milli gelir içindeki payı yüzde 150 civarındadır. Dünya ortalaması yüzde 350’dir.

Toplam mevduatlar (döviz artı TL) milli gelirimizin yarısından azdır. Onun da yarısına yakını döviz üzerindendir. Mevduatların ortalama vadesi çok kısadır.

Ücretliler üzerindeki vergi yükü çok fazladır. Buna rağmen toplam vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payı ancak yüzde 24’e çıkarılabilmiştir. Vergi gelirlerinin neredeyse dörtte üçü dolaylı vergiler yoluyla elde edilmektedir. Yani, vergi toplanabilen taban, ekonominin büyüklüğüne göre çok küçüktür.

Bu yıl bütçe gelirlerinin yüzde 66’sı faiz ödemelerine ve sosyal güvenlik sisteminin açıklarına gitmiştir. Gelecek yıl programlanan bütçe açığının yüzde 75’i sosyal güvenlik sisteminin tahmin edilen açıklarına gidecektir. Bu tablo devletin asıl işlevlerine yönelik bütçe yapamadığının işaretidir.

Dış ticaret açığı çok yüksektir. Dış ticaret açığı milli gelirimizin yüzde 10’unu aşmıştır. Buna karşılık, yabancı sabit sermaye yatırımları yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, dış ticaret açığının büyük bir kısmı yurt dışından borçlanarak karşılanabilmektedir. Çok konuşulan Amerika’nın dış ticaret açığı bile milli gelirlerine oranla bizden daha küçüktür. Üstelik onların parası ülkelerin döviz rezervlerinde tutulan bir paradır.

Bu dengeleri değiştirmek hem kolay değildir, hem de uzun zaman alan bir süreçtir. Dolayısıyla, istikrarın kalıcılığını sağlamak uzun bir süreç olacaktır. Süreç tamamlanana kadar da ‘bıçak sırtı’ bir denge içinde olduğumuz düşünülmelidir.

Ercan Kumcu

Kasım 26, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - KASIM | Yorum bırakın

Mali saydamlık azalıyor

TÜRKİYE Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ‘İyi yönetişim’ konusunda yaptığı faaliyetleri anlatmak için tanıtım toplantıları düzenledi.

Bu toplantılarda açıklanan verilerden biri de yılda bir kez endeks olarak açıklanan ‘Mali Saydamlık İzleme Raporu’nun bu yılki sonuçları idi. Geçen yıla kıyasla bu yıl mali saydamlığın azaldığı saptandı. Mali saydamlık endeks değeri 2003 sonunda yüzde 44.1 iken, bu yıl sonunda yüzde 40.6’ya düştü.

Yeni hükümetin mali alandaki saydamlığı azalıyor. Bürokrasi, akademisyenler ve basın alanında seçilmiş kişilerle yapılan bu araştırmada saydamlığın azaldığı sonucu çıkmasında, uğranan hayal kırıklıklarının büyük payı olduğu belirtildi. Geçen yıl alınan önlemler neticesinde mali saydamlık algılamasında önemli bir oran yakalanmışken hükümetin beklenen saydamlık anlayışını hayata geçirememesi üzerine bu endeks düştü.

Endeks 6 alt grubu kapsıyor. Bunlardan ‘Kamuoyuna bilgi sunma ve raporlama düzeyi’ kategorisinde saydamlık oranı yüzde 45.1’den yüzde 41.3’e, ‘Bütçenin hazırlanma ve onaylanma sürecindeki açıklık’ yüzde 40.1’den yüzde 36.4’e, ‘Bütçenin uygulanması ve kontrol sürecindeki açıklık’ değeri yüzde 41.7’den yüzde 35.4’e, ‘Kesin hesapların parlamento tarafından onaylanması ile mali sonuçların dış denetiminde ve değerlendirilmesi sürecinde açıklık’ değeri yüzde 49.7’den yüzde 44.7’ye, ‘Mali istatistiklerin raporlanmasındaki kurumsal bağımsızlık ve güvenilirlik’ değeri yüzde 44.3’ten yüzde 39.6’ya düştü. Bu kategorilerden sadece ‘Kamu sektörünün ekonomide sahip olduğu rol ve sorumlulukların açık olması’ndaki değer yüzde 43.6’dan yüzde 46.4’e çıktı.

Yani geçen bir yılda gerek mevcut yasal düzenlemelerden geri adımlar atılması, gerekse uygulamalardaki bazı eski alışkanlıklara dönülmesi bu endeksin aşağı doğru inmesine yol açtı. Araştırma sonucunda 2005 mali yılı bütçe kanun tasarısına bakıldığında, mali saydamlığa aykırı bazı düzenlemelere devam edildiğinin görüldüğü saptamasına da yer verildi.

Aralık ayının ilk yarısında resmi olarak açıklanacak olan bu araştırmayla ortaya çıkan ilginç bir gelişme de, sadece akademisyenlerin ve basının bakışında değil, asıl olarak bürokrasinin bakışında saydamlığın önemli ölçüde gerilemesi oldu. Bürokrasinin saydamlık endeksindeki değer yüzde 45.3’ten yüzde 40.8’e inerken, akademisyenlerin algılamasında yüzde 44.1’den yüzde 41.5’e indi. Buna karşılık basın değerlendirmesinde yüzde 38.3’ten yüzde 38.7’e geriledi.

KAMU MALİ YÖNETİM KANUNUNUN KRİTİK ROLÜ

Mali saydamlık algalamasının gerilemesinde en önemli faktörlerden biri de; hükümetin sessiz sedasız kamu mali yönetim ve kontrol kanununun uygulamasını ertelemesi oldu. Yapılan araştırmada bu kanun tam olarak uygulandığı takdirde mali saydamlık endeksinin şu anki yüzde 40.6’lık düzeyinden birden bire yüzde 60.2’ye çıkacağı anlaşılıyor.

Bu kanun sadece mali saydamlık için değil, kamu borcunun sürdürülebilirliği açısından da kritik bir rol oynuyor. TESEV’in programında saydamlık araştırmasının yanısıra yaptıkları ‘Kamu borçlarının nasıl oluştuğu ve bu noktalara nasıl gelindiği’ne ilişkin araştırmalarını açıklayan Ferhat Emil ve Hakan Yılmaz, kamu borcu açısından geçmişteki büyük sorunlarla karşılaşmamak için yapılması gerekenlerin başında ‘Kamu mali yönetim ve kontrol yasasıyla, kamu finansmanı ve borç yönetimi yasası uygulamasında geriye dönüş yapılmaması’nın önemine değindiler.

Önümüzdeki döneme ilişkin kamu borcu açısından diğer riskler ise enerji sektöründeki maliyetler, yap-işlet-devret türü finansman yapısı, bankacılık sektörüyle, denetim ve gözetimiyle ilgili riskler, istanbul yaklaşımının uygulama sonuçları, belediyelerin aşırı borçlanma eğilimleri olarak sıralandı. Yani ‘geriye dönme riski’ hálá var…

TESEV Genel Sekreteri Şerif Sayın, ‘İyi yönetişim başlığı altında kamu borçları, bilgi edinme hakkı, devlet sırrı, yolsuzluklarla mücadele araştırmalarının devam edeceğini’ söylüyor.

Kısacası, sivil toplum kuruluşları ekonomide de etkinliğini artırmaya çalışıyor…

Erdal Sağlam

Kasım 25, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - KASIM | Yorum bırakın

Bütçe şişirme Osmanlı dönemi mirasıymış

Euro’ya girebilmek için bütçe açığını yıllarca düşük gösterdiği ortaya çıkan Yunanistan bu suçundan Türkleri sorumlu gösterdi. Alman gazetesi “Frankfurter Rundschau” Yunanlıların “aynı oyunu Osmanlı döneminde Türklere vergi ödememek için de kullandık” diye övündüğünü yazdı. Alman gazetesinde dün yayınlanan konuyla ilgili yazıda Yunanlıların AB’yi oyuna getirmekten dolayı utanmak bir kenara, bununla övündüğü kaydedildi. Yunanlıların vergi kaçırmakta çok usta olduğu belirtilen yazıda, bunun suçunu Türklere yıktıkları vurgulandı. Yunanlıların, “400 yıl boyunca Osmanlı egemenliği altında saraya vergi ödememek bir yurtseverlik göreviydi. Biz Osmanlıya bile oyun oynayarak vergi ödemedik. Bu bize tarihten kalma bir sanat” diye övündüğü belirtildi. Yazıda Yunanistan’ın Osmanlı’dan ayrılmasının üzerinden 180 sene geçmesine rağmen bu geleneğin sürdüğü alaylı bir dille irdelendi.

Kasım 18, 2004 Posted by | HÜRRİYET, HÜRRİYET - 2004, HÜRRİYET - 2004 - KASIM | Yorum bırakın